6 Aralık 2015 Pazar

Güney Kore Keşfi 2.Kısım:" Kore'ye varış ve 1.Gün"





Birçoğunuza garip gelecek belki ama Kore’ye gitme kararım ani olmasa da gidişim çok beklenmedik ve ani gerçekleştiğinden(Mart diye düşünürken içinde bulunduğumuz Aralık ayı olması durumu)  midir bilinmez bende zerre heyecan yoktu ama Kore’ye gittiğimde beni karşılayacak kişinin kim olacağını merak ediyordum doğrusu. Büyük ihtimal orda yaşayan Türk arkadaşlarımdan biri olur diyordum ama yoğunlardı , o zaman ben bir şekilde takılır geçerim diyordum. Ama hep hayalimdir ; hani böyle elinde kartla beklerler seni falan …. Haha J Derken efendim Kore’ye gideceğimi öğrenen bir arkadaşım bana mesaj attı: “Merve! Biz seni misafir etmek istiyoruz.Bizim ev havalimanına çok yakın , annem biz onu alalım gelsin bizde dinlensin bir gün kalsın burayı gezdirelim sonra onu Seul’a gönderelim diyor.”dedi. Hani şimdiye kadar çok vefasız Koreli tanımış biri olarak hem şaşırdım hem çok memnun kaldım. Anna, 2 defa İstanbul’a gelmişti ortak arkadaşlarımız vesilesiyle tanışmıştık.Annesi ondan da şeker candan bir kadın cidden,facebook da her gönderime yorum yapar J . Velhasıl beklediğim artık Anna ve annesiydi. Ama ilginç bir şekilde beni ilk karşılayan insanlar onlar olmadı J
Anygram denilen bir dil arkadaşlığı uygulamasından tanıyıp muhabbet ettiğim bir abla vardı. Hyejin abla ,Incheon havaalanında çalışıyordu.Kore’ye gidince buluşacaktık ama beni karşılamasını falan beklemiyordum sonuçta havaalanında çalışmak da çok yoğun bir iş. Ama Hyejin abla bana uçak saatimi ,biletimin ayrıntılarını sordu fırsat bulursam seni karşılayacağım dedi düşük ihtimal de olsa. Burda şundan bahsetmeliyim ki hep şöyle dua ettim ve ettirdim aileme “Rabbim gittiğimde beni hep iyi niyetli kimselerle karşılaştır” kimin duası kabul oldu bilmiyorum ama cidden öyle oldu hamdolsun. 15 saatlik uçak yolculuğu 7 saatlik Doha’da beklememin ardından gözlerimi açamaz halde vardım Kore’ye.İndiğimde bir o yana bir bu  yana sallanarak şiş gözlerle yürüyordum.Uçaktan inip tam havaalanına girdiğimiz o kısımda biri kolumdan tuttu : ”Merıbeeee” dedi (Koreliler Merve diyemiyor hahaha ) bir baktım Hyejin abla J siz şimdi sanıyorsunuz ki sarıldık ettik falan yok öyle bir şey öyle mesafeli mesafeli gülümsedik pek memnun ve şaşırmış halde. Havaalanından çıkarken önce bir metroya biniyormuşuz sonra bavulları aldığımız yere geçip dışhatlar gelen yolcu kısmında bizi karşıladıkları yere geçiyormuşuz.Hyejin abla bana bu bilgileri verdikten sonra elindeki paketi uzatarak ; “ Merve Kore şimdi çok soğuk o yüzden bunları kullan.Havalimanından çıkmadan önce giy mutlaka” pakete bir baktım koca bir atkı ve en sıcak tutanından eldiven vardı. O an içimden dedim ki “Merve, bu insan gerçek mi?” J Anaç ruhlu Hyejin ablam işine dönmesi gerektiği için koşa koşa gitti ben de bana tarif ettiği gibi ilerleyip. Anna ile buluştum. (Onunla sarıldık baya hahaha ) Anna ile bindik anneciğinin arabasına doğru Anna’ların eve Ansan şehrine . Önce eve eşyalar bırakılacak sonra bir toparlanılıp namaz eda edilecek ve akşam yemeğine dışarı çıkacaktık.
Ben geleceğim diye babaları o gün gelmemişti rahatsız olabilirim diye ince düşünmüşler J Eve girer girmez hayatta en çok sarılmayı sevdiğim 2 tane hayvan türü sevimli kedicikler beni karşıladı hehe J Bir tanesi ile çok iyi anlaştık ama dişi olan ile o akşam pek bir savaş halindeydik.(ertesi gün aramızı mucizevi şekilde düzelteceğiz)

Eşyaları koyup akşam namazını kıldıktan sonra ; ayakkabıları çıkarıp size özel bölmelerde oturarak yemek yediğiniz o hepimizin dizilerden gördüğü restoran ortamına gittik.Cidden çok şirin bir yerdi ve leziz.. Kore yemeklerinin birçoğunu bilmeme rağmen söyleyebilirim ki ; Kore’de çok fazla yemek çeşidi var …bitmiyor yani… Şahane bir sofra hazırlattı Anna’nın annesi bizim için.Hani bizim Türk anneleri yapar ya ; “Şundan da ye kızım ,bundan da ye şunun da tadına bak “ arkadaş millet değişse de anneler yine anne J Muhteşem bir yemekten sonra birlikte market alışverişine gittik.Yarın kahvaltıda istediğim yemeklere göre alışveriş yaptık. J Dürüstçe söylemek gerekirse Anna’dan çok annesiyle daha bir kanka gibiydik biz..iyiliklerini unutmayacağım omonimmm J Veee artık evdeyiz bugün erken yatıp yarın 7 de Ansan ‘daki Kore Geleneksel  Köyü’nü gezmeye gideceğiz…

Bu da günü özetleyen fotoğraf karelerimiz :) 





20 Şubat 2015 Cuma

Güney Kore Keşfi 1.Kısım: " Neden Kore'ye Gidiyorum?"

Merhaba herkese!! 
Güney Kore gezimdeki tecrübelerimi sizlere anlatmadan önce bana neredeyse her gün gelen sorulara cevaplarımı ve gezi öncesi yaşadıklarımı bu yazımda anlatacağım :) 

Bana sorulan soruların bazıları şöyleydi ( bu soruları sadece Türkler sormuyor :D ) :

-Marmara Üniversitesi Fen Bilgisi Öğretmenliği mezunu biri olarak nasıl Korece Öğretmenliği yapıyorsun?

-Kaç yılda bu dili öğrendin?
-Kore'ye gittin mi?
-Kore'ye gitmeden bunları nasıl bilebilirsin?
-Söylesene kuzum neden Kore? ( hahaha en çok bu soru beni zorluyor) 
-Başka dil mi yoktu neden Korece? ( Not: Ben başka diller de bilmeme rağmen bu sorunun gelmesine anlam veremiyorum ) 
-Sen de mi dizi izliyorsun? 
-Korece biliyorsan Çinlilerle de anlaşabiliyorsun yani ve Japonlarla? ( Tanımlanamadı!! Kkkk .Benim koptuğum an,bu soruya yorum yapamayacağım bile )
.......ve daha birçok güldüren,ağlatan,zorlayan,düşündüren çeşit çeşit sorular yağmurum var :) Bu yazıda bunların hepsini cevaplamayacağım ama genel itibariyle kendim hakkımda bilgi versem bile bu size Kore hakkında bilgi vermek için olacak,yani öyle umuyorum ^^

Kore'ye ilgim nasıl başladı? kısmından başlayalım o halde...Hani o herkesin diziyle mi başladı sorusu varya ...Aslında ben de çok net hatırlamıyorum tam nerede nasıl başladı ne zamandı? Utançla söylemeliyim ki Üniversiteye gelene kadar Kore diye bir ülkeden haberim bile yoktu (Coğrafyam hep kötüdür :D ) Ancak lisede kendi kendime Çince'ye merak salmışlığım var.Birileri Çince bilirsen çok para var dedi diye :D haha çocuk aklı da olsa ticari bir zekam var sanırım :) ama tabi vazgeçtik. Neyse efendim gel zaman git zaman Üniversite 2.sınıftayım. Farklı kültürlere,dillere her zaman ilgisi olmuş biriyim ama o sıralar Kore'den pek haberdar değilim daha çok Orta Asya ve Afrika ile ilgilenmekteydim. Çok sevgili ev arkadaşlarım odalara kapanmaya ,geceleri uyumayıp sabahlayarak dizi izlemeye başladılar. Dedim bu ne ya! Nedir bu boş şeyler! :D Dediler bir gel bak sen de bağlanacaksın :D evet "My Girl" dizisiyle başladım ama izlerken ilginç olan şey sokakta sürekli Korelilerle karşılaşmaya başladım.Ama tam olarak ilgim burda başlamadı...
Bir gün Eyüp Sultan'da yatan bir tanıdığımın kabrini ziyarete gidiyordum. Otobüse bindim boş gördüğüm yere oturdum ,yanımdaki belli turistti.Sonra bana Perre Lotti yi sordu.Güneş gözlüklerini çıkarıp Koreli olduğunu anlayınca baya şaşırmıştım :) İngilizce olarak anlaştık.Ben götürecektim zaten o tarafa gidecektim. Ben başladım Eyüp'ü tarihi yerleri anlatmaya,yol çok kalabalık diye koluna giriverdim kızcağızın :D tabii o zamanlar bilmiyoruz Korelilerin dokunmadığını hehe .
Bana dedi ki : Sen bana güven veriyorsun,ama Kore'de kimse senin gibi bir turiste yardımcı olmaz.Bizim insanımız güvensizlik üzerine yaşar,kimseye özellikle yabancılara güvenmezler ve biz böyle kol kola girmeyiz,tokalaşmayız da pek....ve bu tarz konuşmalardan sonra sana çay ısmarlamak istiyorum birlikte oturalım dedi ^^ Kore tarihini,kültürünü,dilini Türklerle ilişkilerini ve daha birçok şeyi konuştuk fotoğraflar çekindik.İslamiyet hakkında da o kadar çok sorusu vardı ki bazılarında yetersiz kaldım ve bu benim içimi çok acıttı açıkçası.Evli ve bir oğlu olan tatlı bir opera sanatçısıydı İtalya'da yaşıyordu maillerimizi aldık ama daha sonrasında kendisine ulaşamadım o da bana ulaşmadı...(Bir Koreli vefasızlığı değildi bu yanlış anlaşılmasın) Ben onunla 2 bardak çay içip İstanbul'da gezebileceği yerleri tarif ettikten sonra ziyaretimi yaptım ve artık geri dönerken yolda bir teyze bana çikolata ikram ederken kafama dank etti :D "O gün oruçtum ve unutup bir güzel çay içmiştim Koreli arkadaşla" :D bu da Rabbimin ikramı deyip gülümseyerek döndüm.Eminönüne giderken birdaha karşılaştık otobüste ve yine sohbet ettik. İşte ben o gün bu kızla tanıştıktan sonra Korece öğrenmeye karar verdim.Çünkü o gün belki başkalarına garip gelecek belki aman çok saçma denecek bir şey oldu. Yıllar önce gördüğüm bir rüyayı hatırlayıverdim o gün. O rüyada Kore gibi bir ülkedeydim ve yorum yapamayacağım karmaşık ama anlamlı  bir rüyaydı.Şimdi hatırlıyor olmamın sebebi olabilir mi diye düşünmüştüm o gün! Ve zamanla dizileri izlemek yerine tarihi araştırmaya,kültürlerini incelemeye başladım.Her zaman derinden hissettiğim bir şey varsa onu yapmayı doğru bulmuş biriyimdir ve Korece öğrenme konusunda bu his öyle güçlüydü ki. Bu dili öğrenirsem sanki ilerde başka yollar anlamlı bir amaç biçilmişti bana...İşte bu hisle başladım Koreceye. Üniversitede derslerim çok yoğunken bıraksam mı diye düşündüğümde ailemin desteğiyle sonuna kadar devam ettim....Devam etmekteyim....Final zamanları 2 saat daha az uyuyup Korece çalıştığım zamanlar çok mutlu oluyordum.Evet yoruluyordum ama zevk de alıyordum. Dili öğrendikçe dilin içindeki kültür yansımasını görmek , o karmaşıklıkları bir bulmaca gibi çözmek bazense yapboz paralarını birleştirmek gibiydi gramer çalışmak... :) İngilizce bilmeme rağmen hiç böyle sevmemiştim..Korece benim dönüm noktam oldu bu hayatta...İlk göz ağrım değildi ama tek göz ağrımdı belki de.. Bir arkadaşımın şikayeti vardı benden : "Kızım ikinci dili birinci dilini geçen ilk insan sensin galiba" :D diyerek İngilizcemi geçen Korecemden şikayetçiydi.

Benim Korece ,Kore ilgim çok uzun bir hikaye...Kısaltmak istiyorum aslında ama her durumda özele iniyoruz biraz :) Genel konuşamıyorum sanırım. Bu kadar uzun bir yazı yazmayı düşünmüyordum aslında kusura bakmayın :D Haydi biraz kısaltalım...

Gel zaman git zaman Üniversite 4.sınıf herkes KPSS'ye hazırlanırken ben Uluslararası Öğrenci Kulübü kurucularından oldum üniversitede.Korea-fans'ın Marmara Üniversitesi temsilciliği de o zaman başladı ve öğrendiklerimi öğretmeye başladığım ilk Korece derslerimi vermeye başladığım yıldı. 

Beni çok iyi tanıyan ablam gibi bir üniversite hocamın şu sözlerini hiç unutmam: "Merve ; sen kulüp işleriyle,uluslararası olan herhangi bir şeyle uğraştığında gözlerinin nasıl parladığını ve hiç yorulmuş görünmediğini biliyor musun? Fen okudun ben de hocan olarak ; alanında başarılı olsan da sen bu işi daha büyük bir hazla yapıyorsun,bu yolda ilerle..." Hocamın sözleri mezun olduktan sonra 2 yıl Fen öğretmenliği yapıp bırakmaya karar verdiğimde söylenmiş sözlerdi :) 
Ben zaten son sınıfta karar vermiştim; okul öğretmenliği ve eğitim sistemi bana göre değil.İdealistliğimi 2 yıl sonra kaybedip ben de sistemin kötü hocalarından olacağım diyerek belli müddet görevimi yaptıktan sonra tamamen Kore'ye yönelik çalışmaya karar vermiştim..Ve hayatım bu şekilde de ilerledi.
Burda size şunu söyleyebilirim: "Kore'ye veya başka bir ülkeye yada herhangi bir şeye ilginiz varsa bu diziyle başlasın başka şeyle önemli değil! Önemli olan onu nasıl ilerlettiğiniz,adımlarınızı hangi hedef ve gayretle nasıl aldığınızdır.Bu bilinçte olduğunuz sürece yapamayacağınız şey yok! İnsanların yönlendirmelerini dikkate alın,yargılamalarını da ama dikkate aldıklarınızı sıkıntıya dönüştürmeyin kendiniz için.Neyi neden sevdiğinizin cevabını kendinize iyi bir şekilde verebilmeniz önemlidir.Başkalarına cevabı vermeseniz bile bu gereklidir. 4 yılı aşkın süredir Korelilerle Kore sever Türklerle sürekli iletişim halinde olmuş biri olarak bazı durumlara çok üzülsem de hayallerinizin peşinden gidin ama hayallerinizi iyi amaçlara araş yapın! "

Şimdi gelelim Kore'ye neden gittim? sorusunun cevabına :

4 yılı aşkın süredir Kore kültürü,tarihi ile ilgilenip Korece Öğretmenliği yapan ,Kore ile ilgili şirketlerde de çalışmış biri olarak; bana sürekli yöneltilen o sorunun da etkisiyle ( Bunca Kore ile ilgili iş yapıyorsunuz,Korece öğretiyorsunuz ama daha hiç gitmediyseniz nasıl bu kadar biliyorsunuz imasıyla...) imkanları zorlayarak da olsa artık gitmeli diye düşündüm. 

Kore'ye giden birçok arkadaşım ve öğrencilerim vardı. Her gidenden farklı farklı yorumlar almak beni aydınlatmıyordu.Gidip kendim görmeliyim dedim.Araştırdığım gibi bir ülke mi kendim keşfetmeliyim.

3 yıl boyunca Korece öğretmenliği yaparken en çok özen gösterdiğim şey ; öğrencilerime veya soru soran kişilere objektif ve doğru cevapları verebilmekti. Bu yüzden Kore hakkında çok araştırma yaptım,gitmesem bile sokaklarını dahi bilecek kadar. Sürekli Korelilerle konuştuğumdan kültürlerini de biliyordum ama tabii bilmediklerim olacaktı.O ülkeye gitmekle burdan araştırmak aynı şey olamazdı. Bu sebeple bir turist gibi değil bir araştırmacı gibi gittim Kore'ye...

Aralık sonu-Ocak ortası'nı kapsayan bu gezim için 15 sayfalık bir plan yazdım :D ve keşfe hazırdım...

Bir sonraki yazımızda gezi notları ve bilgilendirmelerle geleceğim :) Umarım bu yazıyı da beğenmişsinizdir. 

Saygı ve sevgilerimle

Fatma Merve ÖNER (Anber Arnika)  20.02.2015

23 Haziran 2012 Cumartesi

Bir Koreli ile Bir Günlük İstanbul...



 Yeseung  ( 예승) ile Bir Günlük İstanbul




       Güney Kore’de okuyan biricik kardeşim Betül'ün  arkadaşı Yeseung ile güzel bir İstanbul turunu konuk edeceğim bugün sayfalarıma (^.^)

        Yeseung kendi için hazırladığı ülke turlarında İstanbul’a 2 gün vermiş :D ve bu 2 günde nereleri gezebileceği konusunda gerçekten yardımcı olmak da çok zor olacağa benziyordu.Betül’ün aracı olmasıyla facebooktan konuşmaya başladık ve ona bu 2 günlük İstanbul turunda yarım yamalak Korecemle yardım etmeye razıydım :) Öncelikle nerelere gitmek istediğini sordum ardından birlikte 2 günlük bir gezi planı yaptık.Birkaç gün önceden internetten gezeceğimiz yerler hakkında biraz daha ayrıntı araştırma yaptım.Dün geceden çantama Korece sözlüklerimi,Korece İstanbul rehberini ve İstanbul haritamı koydum.Kıyafetlerimi ayarladım ve daha önceki günlerden kalan yorgunluğumu atamamış halde gecenin geç saatinde uykuya doğru yol aldım.
        Ve günlerden Perşembe sabah saat 07.00 uyanır uyanmaz yüzümü bile yıkamadan facebooka baktım Yeseung İstanbul’a varmıştı .Saat 09.00 da beni Sultanahmet’e bekliyordu.Öyle planlamıştık ama sevgili İstanbul trafiğimiz sayesinde böyle gerçekleşemeyecekti  ve 10.00 olacaktı. Eminönüne varır varmaz Yeseung’ın gezisi için olmazsa olmaz İstanbul kartı aldım ve koştur koştur tramvaya bindim.Evet! Sultanahmet’e vardım.Bu esnada facebooktan sürekli haberleşiyorduk çünkü telefon sorunumuz vardı .Önce Ayasofya’ya gidip yeni mezun olan biri olarak son öğrencilik hakkımı kullandım,müze kartı aldım :) Sonra da Yeseung ‘la sözleştiğimiz yerde buluştuk.Hahaha bana “beni tanıyabilecek misin? Ben senin yüzünü bilemeyebilirim.”demişti.Problem yoktu çünkü ben onu görür görmez tanıdım :D veeeee o meşhur karşılama: “Yeseunga!!!Annyeonghaseyo!!!(안녕하세요!)” gelen karşılık: “O!! Merıbe(메르베)(Merve)  :D “  Yeseung’a İstanbul kartını ve rehberini verdim,kendi elime de sözlüğümü ve haritamızı aldım:) ilk durağımız Ayasofya!!! Kuyrukta beklerken biraz birbirimizi tanıyoruz,kaç kardeşiz,nerde ne okuyoruz,ailemiz nerde,biz kaç yaşındayız…Öğreniyorum ki ben Yeseung’ın Unnie (언니) (Abla) si oluyorum :D hahaha…Ayasofya her zaman kalabalıktır ama bugün bir ayrı kalabalıktı ama şansımıza hava çok sıcak değildi bugün. Gün boyu rüzgar estikçe biz birbirimize “ ohh!serin serin! “dedik.Ayasofya gezimizde Yeseung’da dikkatimi çeken şeyse.İslamiyetle ilgili olanlar hakkında daha fazla soru soruyor olmasıydı.Müezzin nerede duruyor?,İmam nerede duruyor?,Günde 5 kez namaz kılınıyor değil mi?,Minber de ne oluyor?...Önce diğerlerini  zaten biliyor diye düşündürecek bu soruların cevabını biliyordum.Önceden Betül’den öğrenmiştim.Yeseung , Katar bursu kazanmıştı ve İslamiyet’e karşı aşırı bir ilgisi var,araştırıyor ve Arapça öğreniyordu :) Tam İmam’ın durduğu kısımdaydık ve namazdan söz ediyorduk.O an Yeseung beni  hayatımda ilk kez tecrübe ettiğim bir soruyla baş başa bıraktı :”Namaz vakti ne zaman? Sen Müslümansın ben Müslüman değilim.Ama ben namaz kılmak istiyorum. Kılabilir miyim? Sultanahmet camiine girebilir miyim?” O an ne diyeceğimi şaşırdım.Evet ! Camiye girebilirdi,ama namaz kılmak?! Ben o esnada bir şey söylemeyip öyle dalınca Korece olarak anlamadığımı düşündü ve İngilizce tekrar etti söylediklerini.Benim zorla ağzımdan çıkan kelime ise: “Bilmem ki?” Sonra Yeseung yapacağını yaptı.Hüzünle karışık bir gülümsemeyle baktı ve çantasından bir başıörtü çıkardı. Sırf burada namaz kılmak istediği için bunu yanında getirdiğini söyledi ve birlikte namaz kılıp kılamayacağımızı sordu. Ben bu insana hayır diyemezdim.Ondaki o istek belki de güzel şeylere vesile olacaktı.Ve ona :”O halde istiyorsan birlikte kılarız”dedim.Ayasofya’dan sonra meşhur Sultanahmet Köftecisine gittik ve afiyetle yemeğimizi yedik,ardından Yerebatan Sarnıcı’na gittik.Orda Koreli bir grup vardı arada onlara takıldık ki Yeseung bu sayede benim anlatabildiğimden daha çok şey öğrenebilsin diye :D Sonrasında ; Arasta Bazaar’a gittik ordayken ezan okunmaya başladı o sırada bir mağzadaydık ve Yeseung ezanı duyar duymaz :” Namaz! Namaza gitmeliyiz değil mi? “dedi.O esnada esnaf bize bir şeyler satmakla meşgulken hayırlı işler çıkmalıyız dedim.Neden dedi namaz kılacağız dedim. “O da mı ?” diye sordu.Evet dedimJ Koştur koştur gittik ama koşarken aklımda cemaatle namaz kılınırken yabancıları camiye almadıkları geldi.Ve haklı çıktım.Durumu Yeseung’a anlattım elinde başıörtüsü üzgün üzgün :”Peki sonra giremeyecek miyiz?Nasıl olacak?” diye sordu.O an hala bilmiyorum ama yanlış bir şey yapmış da olabilirim :(  Görevliye benimle girip giremeyeceğini sordum,namaz kılacaksanız ve o bir köşede oturacaksa olabilir dedi.Ve biz Yeseung’ın gözlerindeki ışıltı ile içeri girdik.Vakit öğle vakti …Yanımda durdu.Ona önce 4 rekat kılacağımızı söyledim.İslamiyetle ilgileniyordu ama namazın nasıl kılındığını bilmiyordu.Zaten bize bakarak yapacaktı .İlk 4 rekat sünneti o kendi bildiği gibi yaptı.Cemaatle kıldığımız farzda ise bizi taklit etti.Namaz bittikten sonra okunan sureleri sonuna kadar dinledi.Ve söylemeliyim ki namaz duası ederken öyle bir ağlama geldi ki..Ancak umarım gerçekten çok yanlış bir şey yapmamışımdır.Herkes namazını bitirince fotoğraf çekmeye başladı .Çıktığımızda çok mutluydu.Sürekli teşekkür etti. 
          Ardından tramvaya binip Beyazıt’a “Kapalı Çarşı” ya gittik.Yeseung, tüm kapalı çarşı gezimizden şöyle bir sonuca vardı: Halı,takı,camlar ve gümüş eşyalar ,el sanatları(çini),çaylar…:) Ordan Mahmutpaşa’nın o kalabalık sokaklarından yürüyerek önce Mısır Çarşısı sonra Eminönü’ne gittik.Mısır Çarşı’sında amacımız Türk lokumu almaktı.Uğradığımız ilk yerde müthiş bir karşılama vardı.Daha ağzımızı açmadan elimize lokumlar tutuşturuldu.Yılardır giderim Mısır Çarşı’sına böyle bir şey görmedim.İŞTE!! Bir turistle gezmenin yararları burada görülüyor:D:D:D O kadar ok lokum ikram ettiler ki artık almalıydık:D Yeseung hala düşünürken satış yapan abi:”Kız bak sen çok uyanık görünüyorsun “ dedi. Sonra da “Yoksa Kayserili misin ?” dedi. Vee Yeseung bana sürekli ne dediğini soruyordu .Ama elbette bunların Korece’de karşılığı yoktu gel de anlat.Ahh abi :D:D uyanıklığı anlatabildim ama Kayserili’yi asla!! Aman nasılsa aynı kapıya çıkıyordu :):) Lokumları koyarken başladılar bana soru sormaya:”Sen Kore’de mi yaşıyorsun? Nerden tanışıyorsunuz? Nasıl buluştunuz?” …Biran önce kaçmalıydıııııkkkk…..O.o Sonra çaylara baktık ama çok pahalılardı,almadık. Haha çaylara bakarken ben hep Yeseung ile Korece konuşuyordum,fiyatlarını söylüyordum,ne işe yaradıklarını anlatıyordum .Satıcı başladı benle İngilizce konuşmaya :D:D Etrafıma bakıyorum,donuk donuk bakıyorum kafam sonradan dank etti:D:D “BEN TÜRKÜM!!:D:D” dedim.”Öylemiiii! Ya niye söylemiyorsun ?”dedi.Anlamadım ki uzaktan Koreli gibi mi duruyordum.Mısır Çarşısından Eminönü’ne geçtik ,amacımız Türk Kahvesi ve Kahramanmaraş Dondurmasına biran önce ulaşmaktı…Ama Eminönün’de değil de Taksim’de bunu yapmak gerekiyordu ve biz de Galata Köprüsünde balık kokusu ve rüzgar ile Karaköy’e saldık kendimizi.O kadar yorulmuştum ki,Yeseung da tık yoktu :D ama ben fena durumdaydım o yüzden yürüyerek çıkmaktan vazgeçtik.İstiklal’deki kiliseye de girdik .Dinlenmek için gibi oldu sonradan :D sadece girdik oturduk ve çıktık :) Yeseung birkaç çay almak istiyordu özellikle elma çayı ama kapalı çarşıda pahalı olduğundan başka yere götürdüm onu 14 lira olan çayları 12 ye indirttim ve ona 12 lira vermesini söylediğimde “NEDEN?!” diye sordu.Pazarlık Korelilerin pek alışık olmadığı bir durum :) Türk kahvesini iyi yapan yere ulaşalım diye İstiklal’de yürürken bir baklavacı gördüm.Yeseung’a baklavayı anlatırken dedim gel bir bakalım.İçeride Türk tatlıları vs  de vardı.Baklava alması zordu çünkü uzun bir yolculuğa çıkacaktı ve para da çok harcamak istemiyordu.Ordakilere rica ettim.Bir tane tadımlık verebilirler mi diye.İkimize de ikişer tane tadımlık verdiler.Ama öyle bir tadımlıktı ki anlatamam.Tadı hala damağımda.Yedikten sonra Yeseung cüzdanını çıkardı :)  “Ne yapıyorsun? Yeseung bu ikram,hediye!” dedim.Yeseung’ın tepki yine belli :”Neden? Nasıl?” Çooook teşekkür ederek ordan çıktık veeeeeee artık Türk kahvesi içmeli kendimize gelmeliydik.Muhteşem bir Türk kahvesi içtik.Uzunca dinlendik.Ama yasak olmasına rağmen orda sigara içenlere sinir olduk O.o Orda bir karar aldık: Yeseung akşam Galata Kulesine çıkmak istiyordu ve akşam saat 21.00 da oluyordu.Bu da daha 3 saat var demekti.Benim Korece hocam ile görüştükten sonra ayrılacaktık.Yarın da o yalnız takılacak ve akşam 19.00 da Avrupa’ya uçacaktı. Kahvemizi içerken bana Kore’den getirdiği hediyeleri verdi :) Kore çayı maskesi ve vücut sabunu …Kore’nin kozmetik ürünleri meşhur!!Malum güzellik takıntıları var azcık :) ve benim meşhur defterime güzel hatıralar yazdı (^.^). Çıkıp Shim hocaya gittik,Kim hocam da ordaydı.Güzel bir sohbetten sonra ben dersimi ekmiş olarak Yeseung’la çıktım.Ben namaza gidecektim o da artık yalnız gezecekti .Ayrılırken sıkıca sarıldık birbirimize…Tekrar geldiğimde yine seninle gezmek istiyorum dedi…:) Benim için çok güzel bir tecrübe oldu.Gerçekten çok yoruldum ama çok memnundum…Yüzüm uzun süre bu tecrübe ile gülümseyecek.Seni tanıdığım için çok mutluyum Yeseung :):)  Umuyorum Ramazan’da buraya geldiğinde ben de burada olurum sevgili arkadaşım … Saranghae   사랑해!! ^^

2012년 6월 21일 (21 Haziran 2012)

20 Nisan 2012 Cuma

Kore Tanıtım Etkinliği/한국 소개하기 행사가~13.04.2012


Marmara Üniversitesi Uluslararası Öğrenci Kulübü olarak 13 Nisan 2012 tarihinde gerçekleştirdiğimiz “Kore Tanıtımı ve Kore Cumhuriyeti Büyükelçilik Müsteşarı ile Söyleşi” etkinliğimizde;
-Kulüp tanıtım konuşması
-“Kore’nin Ekonomik Başarıları “adlı Kore tanıtım videosu izletimi
-Kore Cumhuriyeti Büyükelçilik Müsteşarı Sayın Dong Woo CHO ile Kore’de Eğitim hakkında konferans ve söyleşi
-Kore Filmi “Bay İdol”ün izletimi
-Kore çayı ikramı,Kore’deki Üniversitelerin tanıtım broşürleri,Kore’den gelen hediyelik eşyaların kermesinin olduğu standlar kurulmuştur.
Etkinliğimize 80 kişilk bir katılım gerçekleşmiştir.
Bu etkinliğin gerçekleşmesine katkıda bulunan ,destek veren:
*Saygıdeğer Kore Cumhuriyeti Büyükelçilik Müsteşarı Bay CHO’ya
*Kore-Türk Kültür ve İletişim Derneğine
*Korea-fans ailesine
*Gaya Kore Restoranı sahibi Bayan Lee ve Bay Kim ile çalışanlarına
*Üsküdar Belediyesine
*Kulübümüzün “Korece Çalışma Grubu”ndaki arkadaşlara ve tüm kulüp arkadaşlarımıza teşekkür ederiz.
프로그램 진행은 다음과 같습니다:
먼저,초 홍보관님께서 인사와 한국교육에 대해 말씀하셨습니다.
다음에,한국 영화 `Mr.아이돌`을 감상했슴니다.
그후에는,컨퍼런스 살론 출구에 있는 카페에 한국 대학들의 지원서 그리고 동아리 회원 등록 테이볼이 준비되어 있었습니다.마지마그로 한국차와 한국에서 온 물건들의 바자회가 있었습니다..
이 행사를 위해 많은 도움을주신,
*존경하는 한국대사관의 초 홍보관님께
*한터 문화 교류협회에
*한구갠 클럽 가족들께
*가야 식당 사장님과 직우들께
*위스귀다르 구청에
*우리 동아리안의 한국어를 배우는 친구들과 모든 동아리 회원들에게 감사합니다.
Fatma Merve Öner ( 파트마 메르베 외네르)

9 Ekim 2010 Cumartesi

Mavi Gözlü Kahraman

O yanmış vücudun mavi gözleriyle bakıyordu bana.Ellerine ayaklarına ayakkabı boyası bulaşmıştı.Utanırcasına... Kaçmak değil sadece saklanmak istercesine güneşin altında iki büklüm oturuyordu. Elinde satmak istediği kalemler duruyordu. Ona ait olmadıklarını belli edercesine,sanki bir emanet gibi elinde çekinerek tutuyordu.Bana ilk abla dediğinde çok da farkedememiştim onu.Ama geri çevirdiğime pişman olmuştum.Daha sonra yine abla demedem ben zaten onunla ilgileneceğime söz vermiştim içimden.
Ayakkabılarımı giyiyordum ve onu düşünüyordum.Sağ cebimde onun için ayrılan bozuk paralar vardı.Kıymet verdiğim biri söylemişti:"Ne verirsen derse onun bir fiyat söylemesini iste,sonra da sen dilediğin kadarını ver."Ben ayakkabı giymeyi bitirdiğim an,o esmer yüzün içindeki derin mavi gözlere bakakaldım."Abla" dedi."Alır mısın?" Yalvarmıyordu.Sadece istersen diyordu o bakışlar."Ne kadar söyle bakalım"dedim gülümseyerek.O an ,onun dışardan kirli,pis denilebilecek ama içi sıcacık bu bedenine sımsıkı sarılasım geldi."Ne istersen ver ablam" dedi."Olmaz fiyat söyle bana"dedim."1 lira"dedi.Sonra da cebimdeki tüm parayı çıkardım,"Al bakalım,üstü senin" dedim.Kalemlerin hepsini bana uzattı."Seç abla" dedi.Eğer gerçekten ihtiyaç sahibi olmasaydı kalemi kendi seçip uzatırdı,genelde böyle yapıyorlardı.Bu davranışı çok ince bir hareketti aslında.Karşımda çok asil biri vardı.
Unutmayacağım seni minik delikanlı. :) Ablan senin o gözlerini ve yüreğini hep hatırlayacak.Dilerim ki Rabbimden beni girerken ve çıkarken ablam diye çağırdığın o camiye beş vakit ibadet için girenlerden olasın(amin)

25.07.2010